Psikoloji

Depresyon: Soluk Hayatlar

Depresyon, psikiyatrik bozukluklar arasında hayatlarımızın içine yerleşebilmeyi en çok becermiş olan kavram. Gelin, beraber renklerin solduğu ve güneşin açamadığı bu süreçte depresyonu anlamaya, depresyondakilerin iç sancılarına kulak vermeye çalışalım

Nedir, Ne Değildir?

Antik çağlardan beri varlığını korumuş bir psikiyatrik bozukluktur depresyon. Bugün hakkında bildiğimiz birçok olgunun temeli, Yunan ve Romalı hekimler tarafından atılmış. İlk dönemine ulaştığımızda duygudurum bozuklukları kapsamında “mani” ve “melankoli” adı altında tanımlandıklarını görüyoruz (Yetkin & Özgen, 2007). Modern çağa adapte olmuş haliyle depresyondan bahsedeceğim sizlere.

Depresyon, semptomlarını çeşitli rahatsızlıklarla paylaştığından günlük dilimize çok oturmuş bir kavramdır. Filmlerden yakın çevremize sıkça duyarız “Depresyondayım.” , “Depresyondaymış.” gibi tabirleri. Mutsuz, bunalmış ve yorgun hissettiğimiz her dönemde aklımızdan geçiririz depresyon ihtimallerini. Ancak bu noktada hangisinin depresyon olduğunu, hangisinin duygudurum olduğunu ayırt etmek önemlidir.

Depresyon, gözlem sonucu kendimize veya çevremize tanısını koyabileceğimiz kolaylıkta bir hastalık değildir. Yüzeyde görünenden çok daha komplike durumlara ve sonuçlara yol açar. Klinik görünümde başta gelen belirtileri anhedoni, kronik mutsuzluk, umutsuzluk, yorgunluk, istek ve enerji kaybı, işlevsellikte azalmadır.

Bu semptomlara çeşitli bilişsel, vejetatif ve davranışsal belirtiler eşlik eder (Çelik & Hocaoğlu, 2016). Bazı erken yaşantı olayları bireyi depresyona daha yaygın hale getirse de, çeşitli etkenlerden ortaya çıkabilir. Önemli yaşam olayları, partnerle ayrılık, işsizlik, düşük sosyo-ekonomik düzey, tıbbi hastalıklar ve psikiyatrik bozukluklar depresyonun önde gelen risk faktörlerindendir.

BDT kuramının öncüsü olan Aaron Beck’e göre depresyon, “bilişsel üçlü” ile tanımlanır. Beck, depresyon hastalarının kendilerine, çevrelerine ve geleceğe olumsuz bir pencereden baktıklarını öne sürmüştür. Bu kurama göre depresyondaki birey kendisini suçlar ve yetersiz hisseder. Aynı şekilde hayatın da kötü bir yer olduğuna, kimsenin ona yardım edemeyeceğine inanır. Geleceğe dair ise bu durumun hiç düzelmeyeceğine yönelik umutsuzlukları vardır.

Belirtilere ve olumsuz bakış açısına ek olarak süreç boyunca beyinde nörokimyasal değişimler meydana gelir. Hastalığın temelinde monoamin eksikliği görürüz. Başlangıç döneminde görülen serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin azalması, beraberinde fonksiyonellikte azalma ve çökkünlük hissini getirir. Depresyonun en büyük eşlikçisi olan “Hiçbir şey yapmak istemiyorum.” ruhsal durumunu ise belirtilen nörokimyasal değişikliklerle ilişkilendiririz.

Depresyon Ne Giyer?

Depresyon pek çok şekilde görünmeyi tercih edebilir. Kalabalıklar içerisinde kılık gizleyebilmekte, evden haftalarca çıkmayacak kadar yorgunluk hissi olabilmekte. Yalnızca yağmurlu havalarda evde yatarak dizi izlemek, yorgan altında çikolata yerken ağlamak klişelerine bürünmesi şart değildir.

“Kalabalık içinde yalnızlık” teriminin bunu açıklamakta çok yardımcı olduğunu düşünürüm hep. Depresyonla mücadele eden kişi, insan içine girmekten kaçınır gibi bir genelleme yapmak mümkün değildir. Bu kişi düzenli olarak okula, işe gidebilmekte; sosyal çevrelerinin hızlı akıştaki sosyal hayatlarına dahil olabilmektedir. Ancak kendini çoğunlukla yalnız ve hüzünlü hisseder. İnsanların içerisindeyken ve fiziksel olarak ortamın bir parçası olurken, hiçbir zaman dahil olamadığını düşünür. Kendisini oraya ait hissetmez. Etrafında yüzlerce surat olsa dahi, kendini “yalnız” olarak tanımlayacaktır.

Hastalığın beden dili göstergelerinden birisi de “yoğun gülme”dir. Klişe depresyon imajımıza hiç sığmıyor, değil mi? Alanda yapılan birkaç araştırma, depresyon tanısı almış insanların kontrol gruplarına oranla daha çok gülümsediğini, daha yüksek kahkahaları olduğunu ortaya koymuş. Bu durumun patolojik çerçevede incelendiğinde çeşitli sebepleri vardır. Başlıca sebep, bireyin gerçek duygudurumunu saklamak için gülümsemenin arkasına sığınmasıdır. Kısacası bu bir savunma mekanizması işleyişidir. Aynı zamanda yoğun gülmeleri bir yardım çağrısı olarak değerlendirebiliriz.

Maskeli Depresyon

Depresyon ile mücadele eden bazı bireyler fonksiyonelliğini kaybeder. Sosyal hayata dahil olmayı reddeder, işe veya okula gitmeyi bırakır, arkadaşlarıyla ve ailesiyle iletişimi keser, yaşam alanından dışarı çıkmayı reddeder. Öte yandan depresyonla mücadele eden bazı bireyler ise üretmeye, sergilemeye, kalabalıklara karışmaya devam eder. Öz-bakımları yerindedir, belki de yüzlerinden gülümsemeleri eksik olmaz. Kısacası depresyonda olduğunu anlamakta güçlük çektiğimiz kişilerdir.

Bahsedilen kılığa bürünmüş depresyonu “yüksek işlevli depresyon” olarak tanımlarız. Halk arasında “maskeli depresyon” olarak da bilinmekte. Maskeli depresyonda benzer semptomlar görülmektedir. Ancak bedensel işlev bozuklukları daha yaygındır. Özellikle duygularını ifade etmekte zorlanan bireylerde bu tip depresyonla daha fazla karşılaşılmakta. Çünkü duygularımızı ifade edemediğimiz durumlarda, biz yerine bedenimiz konuşmaya başlar. Bedensel bozuklukların başında uyku bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları ve cilt problemleri gelir. Bu, bireyler için en yüksek tehlike barındıran depresyon çeşididir. Birey, hastalığı dışarıdan anlaşılmadığı için çevresinden destek görmez ve hastalığına ilişkin profesyonel bir yardım almak için karar vermekte zorlanır.

Maskeli depresyonun en güzel örneklerini “ünlü” kimlikleriyle ön plana çıkan insanlarda görürüz. Ürettiklerinin ve sergilediklerinin derinlerinde hastalığın izleriyle sıkça karşılaşmak mümkündür. Şimdi bahsettiğimiz izleri yakından inceleyelim, umutsuz dizelere sıkışıp kalan yakarışlara bir göz atalım.

Dizelerin Arasında – I

Depresyonun üretim esnasında bıraktığı izleri keşfedebilmek amacıyla bir Türk, bir Amerikan şair getirdim bugün yazıma. Önce Nilgün Marmara’nın manik depresif bozukluk süresince geçirdiği depresif epizotların yazısına yansımış isyanlarına bir göz atalım. Nilgün Marmara, “başka bir dünyanın bekleme salonu” olarak tanımladığı dünyaya 1958 yılında gelmiş. 29 yıl gibi kısa bir süre sonra ise bekleme salonuna veda etmiş.

“Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışına bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte.”

Dünyayı ebedi bir mutsuzluk kapsamında değerlendirmiş hep. Dünyaya bir çocuk getirmememiş, çünkü çocuk doğurmayı “mutsuzluklar ordusuna yeni bir nefer” eklemek olarak görmüş. Çocukluğun iyimserliğini, saflığını aramış hep yetişkinlikte. Ancak bunun kaybolmuş olmasının ağırlığının altında ezilmiştir. Uzun süren depresyon döneminin tetikleyicilerinden biri de bu olmuş belki de.

taşıl kaygısı kaotik özlem
neydi beklediğimiz ve gelecek olan
salt acı
sonsuz yeşil sonsuz gelişkin bir orman
içinde göllerini nehirlerini çağlayanlarını
gök kuşaklarını yitirdiğimiz kara sözcük
yokluğun dayattığı doğurgan sözcük: acı
bir deniz kızının uçma tutkusu
belleğin unutuş çılgınlıklarında
bilinmeyen organizmalar dönüştürürken
bedenlerimizi duygularımızı ben’imizi
çürüyorduk… kaçış yoktu… çıkış da…

Beklemek adlı şiirinden alıntılanan bu mısralarda Marmara’nın umutsuzluğa bulanmış iç dünyasından kesitler yakalıyoruz. Hayatta beklenen tek gerçekliği acı olarak yorumluyor. Şairin geleceğe dair parlak umutları yok. Karamsarlığı tüm çıplaklığı ile işlemiş dizelerine.

Depresyonun tanımlamasında bahsettiğim bilişsel üçlüyü bu şiirde yakalıyoruz. Kendisiyle ilgili olumsuz görüşlerine “bilinmeyen organizmalar dönüştürürken / bedenlerimizi duygularımızı ben’imizi / çürüyorduk… kaçış yoktu… çıkış da…” dizelerinde rastlıyoruz.

Benliğini kaybettiğinden, duygularının bilinmezliğinden ve yavaşça tükendiğinden bahsediyor. Üstelik Marmara’ya göre bu durumun bir çıkışı yok. Çevresine yönelik olumsuz görüşlerini “sonsuz yeşil sonsuz gelişkin bir orman / içinden göllerini nehirlerini çağlayanlarını / gök kuşaklarını yitirdiğimiz kara sözcük” dizesinde buluyoruz. Marmara’ya göre çevresindeki güzellikler de acıya bulanmış. Geleceğe dair olumsuz görüşleri ise şiirin genelinden anlaşılıyor. Beklenen şeyin acı olması ve bundan bir kaçış olmaması, şairin umutsuzluğunu ortaya koyuyor.

Dizelerin Arasında – II

Sıra Amerikan şair Edgar Allan Poe’da. Sancılı bir erken yaşantısı olan Egdar Allan Poe, hayatının orta ve ileri yetişkinlik dönemlerinde depresyon ile mücadele etmiş. Çocukluk döneminde babası tarafından terk edilmiş bir ailede büyüme savaşları verirken, kısa bir süre sonra annesini kaybetmiştir Poe. Küçük kız kardeşi ile farklı koruyucu aileler tarafından evlat edinilmişler.

Travmatik bir altyapısı olan Poe, üvey babası tarafından da şiddete ve istismara maruz kalmış. Koruyucu ailenin yanından ayrıldıktan sonra dönem dönem farklı ülkelerde yaşamış. Bu süreçte Poe’nun üvey annesiyle olan mektuplaşmalarında da depresyon dönemine ait izler bulunmuş. Bu dönemde eşini kaybettikten sonra intihar girişiminde bulunup başarısız olduğuna dair söylentiler de var. Edgar Allan Poe’nun ileri dönemdeki depresyon sürecinin erken yaşantılarıyla ve travmatizasyonu ile ilişkili olması çok muhtemel.

Poe’nun yazılarında, romanlarında ve şiirlerinde depresif duygudurumunun etkisi büyük. Bu bağlamda Alone adlı şiirinin Yalnız adlı Türkçe çevirisine bir göz atalım.

Olmadım çocukluğumdan beri,
Başkalarının olduğu gibi .
Görmedim dünyayı, nesneleri,
Başkalarının gördüğü gibi.
Kandırmadı hüznümü, tutkuları,
Ortak pınarların suları.
Aynı zevki duymadı yüreğim,
Aynı şevkle uyanmadı yüreğim.
Sevdiğim her şeyi yalnız sevdim.
Çocukluğumda, çocukluk çağında,
Fırtınalı bir ömrün derinliğinden,
Çıktı hâlâ tutsağı olduğum gizem,
Çıktı sellerden ya da pınarlardan.
Dağlardaki kızıl kayalıklardan,
Gölgesi dolanan güz güneşinden
,
Onun sonsuzdaki altın renginden,
Çıktı gökyüzünün yıldırımlarından.
Yanımdan uçarak geçtiği zaman.
Ve kasırgadan, gökgürültüsünden,
Ve buluttan ve bulutun sisinden,
(Havanın kalanı mavileştiği an)
Gözlerimde iblis şeklini alan.

Poe, bu şiirinde kendisinin hep diğer kişilerden farklı yaşadığını, hayatı başkaları gibi algılayamadığını dökmüş dizelere. Tutkularının, hüzünlerinin bile diğer insanlar gibi olmadığını belirtmiş. Bu dizelerde şairin depresif altyapısına ulaşıyoruz. Depresyon semptomlarından bahsetmiş şiirde. Kendisindeki hissizleşmeden, haz aralığının darlığından söz etmiş. Kendi çocukluk travmalarını da göz önünde bulundurarak yaşamını “fırtınalı bir ömür” olarak değerlendirmiş. Ve çok ünlü “Sevdiğim her şeyi yalnız sevdim” dizesi ise şairin ne kadar yalnız, ne kadar kederli hissettiğini aktarıyor bizlere.

Önemini Anlamak

Kısaca özetlemek gerekirse; bu yazıda sizlerle depresyonun temelini, insanları nasıl etkileyebildiğini, depresyonla mücadele eden iki şairin eserlerinden kesitleri ve şairlerin aktarımlarını yorumladık.

Depresyonun önemini anlamak ve gerekli müdahalede bulunmak hayati bir önem taşımakta. Tipik depresyon ve maskeli depresyonda önerilen müdahale, psikoterapinin ve ilaç tedavisinin beraber yürütülmesidir. Terapiye başlamak başlangıçta zor hissettirebilir, ancak uzun vadede depresyonun döngüsünü kırabilmek adına çok önemli bir adımdır. Döngüsü kırılmadığı ve tetikleyicileri saptanmadığı takdirde depresyonun tekrarlanması kaçınılmazdır.

Depresyon önlenemediğinde kişinin kendine zarar vermesine, sonrasından intihara evrilebilecek bir yapısı vardır. Bu nedenle hastalığı gündelik hayatta herkesin başına gelebilecek bir duygudurum olarak değil, ciddi boyutlara varabilecek bir psikiyatrik bozukluk olarak değerlenmeli. Her depresyonun kendini göstermediğini, bazen kılık değiştirmekte adeta bir usta olduğunu anlayabilmekte de fayda var.

Her şiiri bana dokunan şair Nilgün Marmara’yı ve Edgar Allan Poe’yu saygıyla anıyorum…

Kaynakça

Çelik, F. H., & Hocaoğlu, Ç. (2016). Major depresif bozukluk’tanımı, etyolojisi ve epidemiyolojisi: bir gözden geçirme. Çağdaş Tıp Dergisi, 6(1), 51-66.

Yetkin, S. ve Özgen, F. (2007) Tarihsel bakış içinde depresyon. Türkiye Klinikleri Dahili Tıp Bilimleri Dergisi, 3(47), 1-5.

Psk. Zeynep Temel

İstanbul doğumluyum. University of Nottingham'ın Psikoloji bölümünden mezun oldum. Bir danışmanlık ofisinde psikolog olarak görev almaktayım. Alanda Bilişsel Davranışçı Terapi, Sanat Terapisi, Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi vb. eğitimler aldım. Okumak, yeni yerler keşfetmek ve seramik yapmak en büyük tutkularımdan. Psikoloji severleri buluşturan bu platformda yazılarım sizlerle!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir