Güzel Dünya Neredesin?: Bir Sally Rooney Klasiği
Güzel Dünya, Neredesin? Sally Rooney’nin şu ana kadarki üç romanının sonuncusu. Roman, 2021 yılında çıktı ve 2022 yılında Can Yayınları tarafından Türkçeye çevrildi.
İrlandalı genç yazar Sally Rooney, özellikle Normal İnsanlar romanından ve romandan uyarlanan aynı isimli diziden sonra dünya çapında bir üne kavuştu. Özellikle İrlanda ve İngiltere’de olsa da ülkemizde dahi özellikle genç kesimin severek okuduğu romanların yazarı kendisi.
Güzel Dünya, Neredesin? Ne Anlatıyor?
Güzel Dünya, Neredesin?’de dört ana karakter var: Alice, Eileen, Simon ve Felix. Roman, ünlü ve zengin bir yazar olan Alice’in, depo işçisi Felix ile Tinder uygulamasından tanışıp buluşmasıyla başlıyor. Bir yandan da Eileen ve Simon karakterleri arasındaki ergenlik yıllarından beri süregelen adını koyamadıkları yakınlığı okuyoruz.
Alice ile Eileen ise üniversite yıllarında tanışan iki yakın arkadaş. Yani yine birçok farklı dinamik var bu romanda da. Birçok yan karakter de var ama hiçbirinin hikâye için pek önemi yok. Romanın asıl üzerinde durduğu şey, bu dört genç insanın günümüz dünyasında ve bununla birlikte kendi iç dünyalarında yaşadıkları. Ve de tabii ki birbirleriyle olan ilişkilerinin hayatlarına etkisi.
Güzel Dünya, Neredesin?’de, daha önceki romanlarını okuduysanız, yazarın olgunlaşmasıyla karakterlerin de olgunlaştığını görüyoruz. Karakterler bu sefer lise veya üniversite öğrencileri değil, 30’lu yaşlarına yakın insanlar. Hayatın daha da içindeler ve hepsinin hayatla kendince bir mücadelesi var tabii ki. Biliyoruz ki dünya gitgide daha karmaşık bir hal alıyor. Arkadaşlıklar, ilişkiler giderek zorlaşıyor. Bunun yanında içinde yaşadığımız toplumun sorunları da cabası. Ekonomi ve siyaset artık herkesin derdi. Dolayısıyla, romandaki karakterlerin de.
Roman, Alice ve Eileen’in günlük hayatlarından kesitlerden (bu yüzden de Simon ve Felix ile ilişkilerinden) ve de birbirlerine gönderdikleri maillerden oluşuyor. Normal İnsanlar’a benzer şekilde yine diyalogların yoğunlukta olduğu bir roman Güzel Dünya, Neredesin?. Bu diyalogların bir kısmı yüz yüzeyken, bir kısmı WhatsApp, telefon ve mailler üzerinden veriliyor. Bu da romanı daha da gerçekçi ve günümüzü yansıtan bir roman yapıyor.
Y Kuşağı ve Kapitalizm
Öncelikle, Alice ve Eileen’in birbirlerine gönderdikleri mailler aslında kitabın bel kemiğini oluşturuyor diyebiliriz. Çünkü zihinlerinden geçenleri en çok bu maillerde okuyoruz. Kişisel hayatlarının yanı sıra iki entelektüel insan olarak ülkelerinin ve dünyanın sorunlarını, bunların yarattığı kaygı ve eşitsizliği de konuşuyorlar. Çünkü bu sorunlardan bağımsız bir hayat sürmüyoruz gerçekten de.
Her gün haberleri veya sosyal medyayı açtığımızda bir bilgi bombardımanına tutuluyoruz. Doğal kaynaklar yok oluyor. Kapitalist düzenin yarattığı iklim kriziyle birlikte insanlar arasında inanılmaz bir eşitsizlik oluşuyor. Özellikle genç insanlar olarak üzerimizde büyük bir sorumluluğun ağırlığı var.
Örneğin, kitabın başlarında Alice öğle yemeği almak için markete gidiyor. Orada paketlenmiş yiyeceklere, plastik şişelerdeki içeceklere bakarken bunun için sömürülen insanları düşünüyor. Eileen’e mailinde şöyle yazıyor:
“. . . her gün insanlar ölüyor, çocuk kadın demeden en feci şekilde kıymaya çevriliyordu, sırf ben tek kullanımlık plastik ambalaj katmanlarına sarılmış çeşitli öğle yemeği opsiyonlarından birini seçebileyim diye. Bu yüzden ölüyorlardı, büyük deney dedikleri buydu. Kusacağım sandım. Tabii uzun süremez böyle bir his. Günün, hatta belki haftanın geri kalanında keyfim olmayabilir de, n’olmuş yani? Sonunda parasını verip yine öğle yemeği alacağım. Endişeleniyorsan hemen seni rahatlatayım, aldım da.” (sf.25)
Jenerasyonumuzdan bu paragrafı okuyup da kendiyle bağdaştıramayacak biri var mı? Öyle bir sistemin içinde yaşıyoruz ki, istediğimiz kadar nefret edelim, bir noktada onun bir parçası oluyoruz. Örneğin, plastik hayatımızın her alanını ele geçirmiş durumda. Biz yalnızca bir şey satın alıyoruz. Ama o satın aldığımız şey bize gelene kadar doğanın ve birçok insanın sömürülmesine neden oluyor.
Peki, biz bu konuda ne yapabiliriz?
Belki Alice öğle yemeği için o plastik ambalaja sarılı ürünlerden birini almayabilirdi. Ama tek kullanımlık plastik tüketimini tamamen reddetmiş veya sistemi çökertmiş olur muydu? Jenerasyon olarak ne kadar elimiz kolumuz bağlı hissettiğimizi anlatıyor bence yazar burada.
Peki, zannettiğimiz kadar umursuyor muyuz bu sorunları gerçekten? Yoksa kendi dünyamızın sorunları, dünyanın sorunlarından daha mı ilginç geliyor bize?
Aşk, Arkadaşlık, Seks
Alice, Eileen’e yazdığı maillerden birinde, kendisi de bir romancı olarak, çağdaş romanın sorununa değiniyor. Diyor ki, dünya sona eriyor, bir felaketin ortasındayız. Buna rağmen biz oturup roman yazıyor, romandaki karakterlerin birlikte olup olamayacağını dert ediyoruz. Bu, çağımızdaki gerçek ve önemli sorunları göz ardı etmek değil mi?
“Kısacası, insanlığın çoğunluğunun giderek hızlanan, giderek vahşileşen bir sömürüye uğramasına kıyasla bir romanın başkarakterlerinin başına ne geldiği kimin umurunda olabilir? Karakterler ayrılıyor mu yoksa birlikte mi kalacaklar? Bu dünyada bunun ne önemi olabilir? Dolayısıyla roman dünyanın gerçeğini örtbas ederek, onu metnin ışıltılı yüzeyinin altına gömerek işlevini yerine getirir. Biz de yine rahat rahat insanların ayrılıp ayrılmadıklarını gerçek hayatta olduğu gibi yine önemsemeye dönebiliriz – ancak ve ancak daha önemli olan şeyleri, örn. her şeyi unutmayı başardığımız takdirde tabii.” (Syf. 98)
Eileen de şöyle cevap veriyor ona:
“Alice, günümüz romanının sorunu tam da günümüz hayatının sorunu olamaz mı? Uygarlık çöküşle burun burunayken seks ve arkadaşlık gibi hafif konulara kafa yormanın ucuz ve şımarık, hatta epistemolojik olarak şiddet eylemi gibi göründüğüne katılıyorum. Diğer yandan benim her gün yaptığım bu. . . . Belki tanıdığımız insanları sevmek ve onlar adına endişelenmek için, yapacak daha önemli şeyler varken bile sevmek ve endişelenmek için doğmuşuzdur. İnsanlığın sonu bir gün tükenecekse bu güzel bir tükenme sebebi, düşünebileceğin en güzel sebep olmaz mı? . . . birbirimizi fazla sevdiğimiz ve fazla ilginç bulduğumuz için. İnsanlığın bu tarafını çok seviyorum işte, hatta hayatta kalmamızı istememin sebebi de bu – birbirimizi aptala çevirdiğimiz için.“
Gerçekten de bildiğimiz haliyle medeniyet sona ererken, daha büyük, daha önemli şeyler varken bile biz arkadaşlığı ve seksi umursamıyor muyuz? Günün sonunda asıl umursadığımız şey kendi dünyamızın sorunları ve sevdiklerimiz oluyor. Dünya ne halde olursa olsun… Belki de Eileen’in dediği gibi, yaratılışımız böyledir. Tabii ki duyarsızlığımızı romantikleştirmemeliyiz… Ama insanın özüne dair güçlü bir gözlem yapıyor burada yazar.
Sosyal Medya, Flört Uygulamaları ve İlişkiler
Yeni jenerasyon olarak, bizden önceki jenerasyonun, mesela anne babalarımızın kurduğu tek eşli heteroseksüel ilişkileri eleştiriyoruz. Birine bağlanmak, evlenip çocuk yapmak bize demode ve anlamsız geliyor artık. Ama Eileen ve Alice birbirlerine gönderdikleri maillerde bunu da sorguluyorlar.
Biz bu ilişki türünü eleştiriyoruz ama onun yerine ne koyabiliyoruz? Anlamlı ilişkiler kurabiliyor muyuz birbirimizle? Yoksa bu reddettiğimiz ilişki biçiminin yeri boş mu kalıyor? “Takılma” kültürü bazı hislerin, aslında işte o dünya sona ererken bile tutunduğumuz hislerin, içini mi boşaltıyor? Gitgide yakınlıktan, bağlanmaktan korkan insanlar haline mi getiriyor bizi?
Alice, Eileen’e gönderdiği maillerden birinde şöyle yazıyor:
Klasik evlilik elbette işlevini yerine getirmiyor ve neredeyse her örneği şu ya da bu şekilde hüsranla sonuçlanıyordu ama her şeye rağmen bir teşebbüstü, . . .. Şimdi elimizde ne var? Ne koyabildik yerine? (syf.182)
Belki de bu yüzden Alice, Felix ile anlamlı bir bağ kurabilmek için bu kadar çabalıyor. Okurken bu çok dikkatimi çekti. Flört uygulamaları üzerinden insanlarla tanışmak kolaylaşsa da aslında bir insanı gerçekten tanımak ve gerçek bir bağ kurmak gün geçtikçe daha zor oluyor.
Zaten Güzel Dünya, Neredesin? bu ikilinin “date”iyle başlıyor ve aralarındaki gerilim fark edilmeyecek gibi değil. Sürekli birbirlerini yanlış anlıyorlar. Sen böyle dedin, ben şöyle demek istedim… Ama bu tuhaf bir şekilde onları birbirine de çekiyor bir yandan sanki.
Alice ve Felix’in kısımlarını okurken hep birbirlerinden hoşlanmaktan çok, birbirlerine gıcık olduklarını hissettim. Buna rağmen Alice, Felix’i, hakkında doğru düzgün hiçbir şey bilmediği bir yabancıyı iş gezisi için gideceği Roma’ya davet ediyor. Kısa bir süre içinde ona aşık oluyor. Alice adeta, Tinder’dan tanışıp kötü bir ilk buluşma yaşadığı bu adama inatla tutunmuş gibi. Belki de bu da bir teşebbüstür.
İlişki Deneyleri
Sally Rooney farklı ilişki biçimlerini araştırıyor romanda. Önceki romanları Arkadaşlarla Sohbetler ve Normal İnsanlar’da da olduğu gibi, Güzel Dünya, Neredesin?’de de birçok farklı dinamikle karşılaşıyoruz. Alice ve Eileen arasında, Eileen ve Simon, Simon ve Felix, Felix ve Alice… Her bir dinamik bu karakterleri nasıl etkiliyor, bunu görüyoruz.
Bununla birlikte, iki insanın bir ilişkiye başladıklarında aslında bunun ne kadar deneysel bir şey olduğundan bahsediliyor. Örneğin, Alice ve Felix iki yabancı. Tanışıp biçimi belirsiz bir ilişkiye başlıyorlar. Diğer yandan Eileen ve Simon’a bakarsak, ergenlik yıllarından beri onlar da aralarındaki ilişkiyi bir kalıba sığdıramamışlar. Arkadaşlıklarını bozma korkusuyla daha fazlasını denemeye cesaret edemiyorlar. O yüzden iki insanın kurduğu her ilişki kendine özgü ve apayrı bir deney aslında. Ve biz bu deneyi sürdürürken, başımıza ne geleceğini hiçbir zaman tam olarak bilemiyoruz.
“Bazen insan ilişkilerinin kum ya da su gibi yumuşak bir şey olduğunu, belli kapların içine dökerek onlara biçim verdiğimizi düşünüyorum. Bir annenin kızıyla olan ilişkisi “anne ve çocuk” etiketli bir kabın içine dökülüyor, sonra iyisiyle kötüsüyle ilişki o kutunun şeklini alıyor ve onun içinde muhafaza ediliyor. İki mutsuz arkadaş belki kız kardeş olsalar aralarından su sızmazdı ya da bazı evli çiftler aslında ebeveyn ve çocuk olmalıydı, kim bilir. Peki biçimi önceden belirlenmemiş bir ilişkiye şekil vermek nasıl olurdu? Suyu boşaltmak ve dökülmesine izin vermek. Herhalde herhangi bir şekil almaz, oraya buraya saçılırdı. Felix ve ben biraz böyleyiz galiba. Aramızda bir ilişkinin ilerleyebileceği belli bir istikamet yok.” (syf.95)
Son olarak…
Güzel Dünya, Neredesin? Bence Sally Rooney’nin şimdiye kadarki en güzel, en zengin roman olmuş. Karmaşık dünyanın karmaşık insanlarıyız. İletişim kurmakta zorlanıyoruz, bu problemli dünyaya katlanmakta zorlanıyoruz. Kayıp hissediyoruz. Ama her şeye rağmen dönüp dolaşıp geldiğimiz yer, dünyayı “güzel dünya” yapan yer birbirimiziz. Birbirimizle kurduğumuz bağ, bize yaşama gücü veriyor.
Yorgundum, geç olmuştu, bir taksinin arka koltuğunda uyukluyordum, oturduğum yerde tuhaf bir hisle her nereye gidersem gideyim senin yanımda olduğunu, Simon’ın da yanımda olduğunu, ikiniz de yaşadığınız sürece dünyanın benim için güzel bir yer olacağını hatırlıyordum. (syf.161)
Kaynaklar:
Sally Rooney, Güzel Dünya, Neredesin?, çev. Emrah Serdan, Can Yayınları, 2022.
Severek okudum. Kalemine sağlık. Kitap üzerinden ilişki açıklamaları dikkat çekici olmuş.