Sinema

Maid: Özgürlüğe Doğru

Maid, yaratıcılığını Molly Smith Metzler’in yaptığı Netflix yapımı bir mini dizi. İlk çıkışından itibaren eleştirmenlerden çok güzel övgülerle gelen Maid, Netflix’in kaliteli işlerinden biri haline geldi. Maid on bölümlük bir mini dizi olarak planlandı. Başrollerinde Margaret Qualley, Nick Robinson, Rylea Nevaeh Whittet, Andie Mac Dowell gibi isimlere yer veren Maid, oyuncu kadrosu ile de büyük övgü topladı.  Gelin şimdi bu diziyi etraflıca inceleyelim.

Nomad: Yersiz Yurtsuzluk Üzerine

nomadland

Geçtiğimiz yıl Oscar’dan en iyi film ödülü ile dönen Nomadland geçici işlerde çalışan ve evi olmayan bir kadının yolculuğunu anlatıyordu. Nomadland’ın bize gösterdiği Amerika’nın dört bir yanını saran, her yaştan ve güvencesiz insan topluluğuydu. Bu insanlar gündelik ve geçici işlerde çalışıp hayatlarını devam ettirmeye çalışıyorlardı. Aynı zamanda da karavanlarda uyuyup uyanıyorlardı.

Son zamanlarda dünyada da çok fazla konuşulmaya başlanan “prekarya” sınıfı da tam olarak bu kesimi anlatıyor. Prekarya, kendi içinde eğitimli ve eğitimsiz kesimi barındıran bir sınıf. Ortak özellikleri ise güvencesiz işlerde çalışmaları. Böylece küçük bir sağlık probleminde dahi kazançlarından olabiliyorlar. Bu sınıf orta sınıfın yok oluşuyla beraber dünyada her geçen gün biraz daha fazla adını duyuruyor.

Maid’in baş karakteri Alex’in de kalıcı bir işi yok. Bunun yarattığı sıkıntılarla bol bol boğuşuyor. Alex gündelik temizlik yaparak kendisine ve bebeğine daha iyi yaşam şartları oluşturmaya uğraşıyor.

Maid ve Annelik Üzerine

Maid

Maid’in altını çizdiği bir diğer olgu da annelik. Dizide anneliğin farklı formlarını görüyoruz. Alex’in kendi ailesi ile olan ilişkisi ve kendi kızına karşı geliştirdiği anneliği, bize anneliğin ve annelik kavramının farklı formlarını gösteriyor. Alex’in kendi annesi ile kurduğu ilişki, annesinin çok fazla kusuru olmasına ve Alex’in bunları bilmesine rağmen bir kabulleniş içeriyor.

Alex, kendi kızına karşı annesinin tam tersi bir ebeveynlik sergiliyor. Maddy’in tüm ihtiyaçlarına karşı özverili olan Alex, aynı zamanda kızının çok yakın bir arkadaşı. Annesi ile olan sorunlu ilişkisini kızına karşı yansıtmadan sadece onun yanında oluyor. Maddy’nin Alex için ne kadar önemli ve özel olduğunu anlıyoruz. Tüm bu yaşadığı zorluklara karşı da Alex’i ayakta tutan Maddy’e olan sevgisi.

Alex’in annesini oynayan Paula Langley, gerçek hayatta da Alex’i oynayan Margaret Qualley’in annesi. Gerçek hayattaki anne kızın dizide de böyle bir ilişkiyi altından kalkarak oynaması övgüyü hak ediyor. Paula Langley daha önce ne denli yetenekli olduğunu defalarca göstermiş olsa da kızı Margaret Qualley de son zamanlarda yer aldığı yapımlarla bize yeteneğini gösteriyor. 2020’de çıkan My Salinger Year ile de iyi bir performans sergilemiş, eleştirmenler iyi notlar almıştı.

*** Yazının bundan sonraki kısmı izlemeyenler için sürprizbozan-spoiler içerebilir. ***

Ayağımıza Dolanan Bağlar

maid

Alex’in etrafında ilişki kurduğu karakterlerin hepsiyle problematik bir ilişkisi var. Gerek aile üyeleriyle gerek sevgilisi gerek daha sonra hayatına giren arkadaşları ile. Alex bugüne kadar anne babasından yardım almadan hayatına devam etmeye çalışırken, Sean’ın devamlı olarak girdiği öfke nöbetlerinden birinde evi terk ediyor. Gidecek yeri ve parası olmayan Alex son çare olarak annesinden yardım istiyor.

Alex kaza yaptığında babasının yardım için geldiğindeki tavrından babasından yardım alma konusunda ne denli isteksiz olduğunu fark ediyoruz. Alex anne ve babasının ayrılığında annesinin tarafında yer alıp babasını hayatından uzaklaştırmış. Aslında Maddy’nin de Sean konusunda benzer şeyleri yaşamasından korktuğunu anlıyoruz.

Alex annesini olduğu şekilde kabul etse de babasına aynı şeyi yapamıyor. Babası kendisine yeni bir hayat ve aile kurarak Alex’i de hayatından dışlıyor. Baba karakteri dizide ılımlı hatta Maddy’e karşı anlayışlı bir tarafı ile gösterilirken geçmişinde yaşatılan şeyleri Alex’in babasına karşı olan duruşundan anlayabiliyoruz.

Kadın Sığınma Evleri

maid

Alex, Sean ile ilişkisinde sorun yaşayıp evi terk etmeye karar verdiğinde kendini güvenli hissetmek adına bir kadın sığınma evine sığınıyor. Bu evde Alex gibi eşlerinden, sevgililerinden fiziksel ya da psikolojik şiddet gören kadınlar ve çocukları yaşıyor. Alex’in diğer karakterlerle kurduğu ilişki ile o karakterlerin hayatlarına dahil oluyoruz.

Kadın sığınma evine devamlı olarak gelen insanlar olduğunu görüyoruz. Bir ilişki dinamiği içerisinde şiddet de görse karşısındaki insanın değişimine inanan ve ona tekrar dönen insanlara tanık oluyoruz. Bu dizinin gerçekle arasındaki kuvvetli bağlardan biri.

Alex de tekrardan kendilerine şiddet uygulayan kadınların tekrar o insanlara dönmesini yadırgarken kendisi de Sean’ın değişimine inanıp geri dönüyor. Sean’a döndükten sonra dizinin başlangıç noktasından önceki dönemini izlemiş oluyoruz. Alex maddi açıdan Sean’a bağımlı hale geliyor. Sean’ın Alex’e karşı olan tavrını izleme fırsatı buluyoruz. Maid‘in başında Sean’ın Alex’e tam olarak ne yaptığını tam olarak bilmiyoruz. Belli tahminlerimiz oluyor ama Alex’in Sean’a olan yoğun öfkesinin sebebini bilmiyoruz.

Alex’in Sean’a geri dönmesinden sonra Sean’ın kişiliğini daha iyi anlama fırsatı buluyoruz. Alex’i tamamen kendi etkisi altına alıp onun maddi özgürlüğünü kısıtlayarak kendisine muhtaç hale bırakıyor. Sadece maddi bir kısıtlamadan bahsetmek yanlış olur. Duygusal olarak da Sean’ın Alex üzerinde büyük bir tahakküm kurduğunu görüyoruz. Alex, Sean’a döndükten sonra kendini tekrardan kaybolmuş bir halde buluyor. Bunu da en iyi şekilde yansıtan sahne Alex’in koltuğun içinde kaybolup gittiği sahneydi.

Maid’in Karakterleri

Maid

Alex’in temizlik için evine gittiği kadınlardan Regina ile ilişkisini ele alacak olursak; Regina çok varlıklı bir kadın ve lüks bir evi var. Aynı zamanda evine temizliğe gelen Alex’e çok kötü davranıyor. Hatta parasını ödemiyor. Regina’yı güçlü bir karakter olarak izliyoruz. Kariyerinde başarılı ve hırslı biri.

Alex ile ilişkisinin evrimi, Alex’in Danielle ile Regina’dan öç alması ile şekil değiştiriyor. Regina tekrardan Alex’i evine çağırarak bir nevi ona zeytin dalı uzatıyor. Tüm bunlar olurken Alex, Regina’nın yaşadığı eve ve kariyerine hayranlık duyuyor. Alex’in gittiği evler ile altı çizilen bir diğer konu da zengin insanların pintiliğe varan para ile ilişkileri. Sadece kendini ve bebeğini doyurmak üzerine bir yerden paraya yaklaşan Alex ile zengin karakterlerin para ile kurdukları ilişkilerin zıtlığının altı çok çiziliyor.

Daha sonra Alex ile iyice yaklaşan Regina kendi hayatını Alex’e açmaya başlıyor. Onun da hayatında yaşadığı zorlukları görmüş oluyoruz. Zaten iki karakterin ilişki akışına baktığımızda Regina’nın Alex’e yardım etmesi ile hikâyeleri seyirciyi memnun eden bir yere gelmiş oluyor.

Nate karakterine baktığımızda ise ilk başta Alex’e ne denli yardım ettiğini ve bunu büyük bir iyi niyetle yaptığını görüyoruz. Fakat ilişkilerinin devamında öncelikle Nate’in o iyiliğinin altındaki kibri sonra da Alex’den beklentilerini izliyoruz. Alex’in Sean ile yattığını öğrenir öğrenmez, Alex’i ve Maddy’i bir anda kapı önüne koyuyor.

Maid’in En Büyük Gücü

maid

Maid’i bu denli başarılı yapan en etkileyici unsur gerçekçiliği. Maid asla devamlı artan bir gelişim ivmesi ile ilerlemiyor. Sürekli olarak yaşanılan o iniş çıkışları çok iyi bir şekilde veriyor. Çok kötü ortamların içine sıkışan, yaşam mücadelesi veren karakterler genelde aziz ve günahsız gibi bir konumla seyirciye yansıtılırlar. Alex bu tuzağa düşmeyen çok iyi nüanslarla yazılmış bir karakter.

Seyircinin çok sevdiği bir karakter olmasının yanında, aynı zamanda da Alex’in iyi ve kötü kararlarını görme fırsatı buluyoruz. Tabii ki karakterin bu denli seyirciye geçmesinin en önemli sebeplerinden biri Margaret Qualley’in minimal oyunculuğu. Sadece Qualley’in değil aslında başroldeki oyuncuların hepsi birbirinden iyi oyunculuklar sergiliyor.

Aynı zamanda dizide antolojik bir metafor kullanımı var. Koltuğun içinde kaybolma sahnesi ve ışıltı sahnesi bunların en iyi örneklerinden. Bunlar başka bir anlatış tarzıyla fazla çiğ görünebilirken, Maid’in içerisinde son derecede etkili bir anlatım kuruluyor.

Teknik

Maid

Dizide en iyi kotarılan şeylerin başında kurgu geliyor. Kurgu geçmiş ve şimdi arasında etkileşim sağlayacak şekilde kurulmuş. Bağlantılarda yola çıkarak o anı, geçmişle bağlantılı şekilde izlemiş oluyoruz. Aynı zamanda Maid boyunca sağ üstte Alex’in parasını ve harcamalarından sonra kalan parayı göstermesi de izleyenler için Alex ile o gerilimi yaşamamızı sağlıyor.

Tıpkı Kristal Kızlar‘da olduğu gibi Maid’in de geçmiş ile şimdi arasındaki geçişlerde ustalıkla kullandığı bir diğer şey ise renk kullanımı. Renk skalası eski anılarda aydınlık ve sıcak iken, günümüz sahnelerinde soğuk bir renk paleti kullanılmış. Bunun tek istinası ise Maddy’in sahneleri, günümüzde olmasına rağmen Maddy’i içeren sahnelerde sıcak renk paleti geri geliyor.

Dizide müzik yok denecek kadar az. Kadrajlar da karakterlerin psikolojisini daha iyi anlamaya yönelik olarak oluşturulmuş. Hitchcock’un sinema tarihine bahşettiği Vertigo efektini de Maid ustalıkla kullanıyor.

Son olarak dizinin karakterlere olan bakışında değişime karşı bir kapalılık olduğunu görüyoruz. Bizi dibe çeken insanların değişmesini bekleyerek değil, değişimin olmayabileceğinin bilincinde olarak hayatımızı kurmamız gerektiğinin altını çiziyor. Alex de öyle yapıyor. Kendi hayatının en büyük tutkusu olan yazma eğitimini almak için kendine yeni bir hayat kuruyor.

Siz Ne Düşünüyorsunuz?

Peki, sizler Maid’i izlediniz mi? İzlediyseniz Maid hakkındaki görüşlerinizi yorumlar kısmında bizimle paylaşabilirsiniz.

Diziyi izlemeyenler ve diziyi izleyip izlememekte karasız kalanlar için ise yapımın fragmanını paylaşıyoruz:

https://www.youtube.com/watch?v=tGtaHcqsSE8

Tuğçe Kozak Arman

Merhaba, ben Tuğçe Kozak Arman. Mühendislik eğitimimi tamamladıktan sonra, gönül verdiğim sinema eğitimimi almak için Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne başladım. Hali hazırda eğitimime devam ediyorum. Aynı zamanda okuduğum kitaplarla ilgili sohbet ettiğim bir YouTube kanalım var. Onun dışında da çeşitli projelerde senaryo yazarlığı yapıyorum ve yayına hazırladığım kitabım var. Sinemadan bahsedecek olursak, benim de yolumu ustalar çizdi. Alfred Hitchcock, Kubrick ve Kieslowski favori yönetmenlerim. Favori filmim ise yıllardır hiç değişmedi. O da Hitchcock’un Psycho’su. Yıllardır kusursuzluğunu kaybetmeyen bir film.

One thought on “Maid: Özgürlüğe Doğru

  • Esra Sarıbaş

    Merhaba Tuğçe. Seni YouTube kanalından, instagram hesabından her yerden severek takip ederim. Bu diziyi de izlediğim ve tabii ki sen yazdığın için girip okumak istedim. Ve mükemmel. Her konudan bu kadar güzel bahsetmene hayranım. Ve evet o koltukta kaybolma sahnesi benim için dizinin en can alıcı sahnesiydi. Yazına bayıldım. Dizi ye bayıldım. ♥️

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir