Sanat Neden Dolandırır?
Sanatta meydana gelen hırsızlık ve dolandırıcılığın nasıl “sanat” olarak nitelendirildiğini ve popülerliği güdümlediğini hep birlikte inceliyoruz.
Bugün bu yazıyı gerçeğin arkasından dolanmayı tercih edenler için hazırlıyorum. Net olmayan kuşlar, ne kadar yüksekten uçabileceğini düşünür? Bastırmaya çalıştığım öfkemi, dağılan kendimi ve can sıkıntımı toplayıp ceplerime sıkıştırdım. Eteğimin uçlarını bohça gibi toplayıp içimde kalan bütün cümleleri yerleştirdim içine ve hayır, kendime yük etme derdinde değilim.
Bu cümleleri yazıyı ilk hazırladığım sıcak zamanlarda not almıştım. Ancak şu an ne bir yüküm var ne içimde kalan ne de söylemek istediğim bir söz. O gün kafamın içi pop art gibiydi. Her yerden birbirinden bağımsız kelimeler, duygular, durumlar, bakışlar, öfke ve daha bir sürü şey çıkıyordu.
Ucuz gazete küpürlerine eşlik eden yüksek maliyetli popüler dergi kesikleri gibiydi düşüncelerim. Böyle tam bir anlam çıkaracakken başka bir kolaj parçasının kafamı karıştırdığı ve her şeyin sıfırlandığı karmaşık anlar yığını. “Hah şimdi anladım!” derken hiçbir şey anlamadığımı fark ettiğim dakikalar…
Şimdiyse sıfırım. Tüm matematiğini yapmış, parantezleri dahil etmiş, çarpmış, bölmüş ve koca bir hiç elde etmiş durumdayım. Bütün duygularımın sağlamasını yaptım ve şu an zihnim oldukça rahat. Çöpümü temiz tutmayı başarabildiğim anlardayım ve kimsenin kendi pisliğini önüme atmasına izin vermiyorum.
Nihayet kafamın içini underground olarak lanse edilen ancak underground olmanın yanından geçmeyen kolajlardan arındırdım. Şu an zihnimin nasıl olduğunu size Jens Haaning ile anlatabilirim. Haaning’in koca Danimarka’yı dolandırdığı tablolar gibiyim. Ben kendimi dolandırıyor muyum? İşte orası muallak.
Sanatın Dolandırıcılık Potansiyeli
Sanat, sadece bir kelime olarak bile insanları dolandırmak için kullanılabilir ya da bu amacı güdebilir. Bunu nasıl mı sağlar? Sizin aracılığınızla. Size inanç verir, inancı almazsanız; popülerlik getirisi sunar. Sanat bir pazarlıktır ve temelde ticareti iyi bilmek gerekir. Bu sebep ile de tüm sanat merkezleri en iyi muhasebecilerle çalışmayı tercih eder.
Peki, siz neyi tercih ediyorsunuz? Bilinçli dolandırılmayı mı yoksa hala Alaaddin’in halısıyla seyahat etmeyi mi? Eğer halıyı alıp bir yandan da bilinciniz her şeyin farkındaysa bu sizin uzman olduğunuzu gösterir. En sevdiğim kandırılma biçimi, farkında olduğumun fark edilmediği kandırılma halidir. Bu durumlar için lügatime yeni eklenen cümlemse şu “kuşum, neden arkadan dolaşıyorsun? Net olsana.”
Arkadan dolaşmalar ne yazık ki sadece simsarların içine işlemedi. Bireylerin, üretimlerin, ilişkilerin, kurumların yani her bir öznenin içine işlemiş durumda. Şimdi iki yüzlü davranmayalım, zamanında bizler de ikili ilişkilerimizde arkadan dolandık. Kaçtıklarımızı, korkularımızı, duygularımızı sakladık. Kırıklarımızı bata bata topladık da çelikten yapılmış gibi davrandık.
Bunu biz ikili ilişkilerimizde yapıyorken ya da yapmışken, neden bir sanat simsarı, sanatçı ya da sanat kurumu yapmasın? Soyut konulardan ve aslında içinde romantizm barındırdığını düşündüğümüz şeylerden bahsederken net olmak herkes için zor. Mesele bir sanat merkeziyse, orası için de zor olmalı. Unutulmaması gereken noktalardan biri de sanat merkezlerini/kurumlarını yönetenlerin de insan; simsarların da birey olduğu.
Haliyle herkes kendi bireyselliğinden yola çıkarak kurumsal yönetime geçiyor. Burada da kurum değil, birey olmak önem taşımaya başlıyor. E sürekli ikircikli davranan, arkadan dolanan, dolandıran, kendinden başkasını düşünmeyen bir insanın çıkıp da bir sanat merkezini “etik” ve “şeffaf” yönetmesinden bahsedilebilir mi? Yanıtı biliyorsunuz. Yanıtı, bu ülkede çok iyi biliyorsunuz.
Sanat Neden Dolandırır?
Sanatın neden dolandırdığını sorgulamaya başlamak bile dolandırıcılık. Dune’yi okudunuz mu? Frank Herbert tarafından milyonlarca yıl önce yazılan ve milyonlarca yıl sonrasını anlatan, dünyanın en iyi serisi. Herbert kurduğu dünyada sürekli bir şeylerin iç içe olmasından bahsediyor. Bazen üstü kapalı bazen apaçık ama nasıl bahsederse bahsetsin her zaman Dune’nin bir gerçeği olduğunu anlıyorsunuz
Sanat için de aynı meseleden bahsetmek mümkün. Sanat dolandırıcılığının içindeki dolandırıcılık, sanatın içindeki sanat, sanat üretiminin içindeki üretim… Bunlar hep Herbert’in yarattığı dürtüsel bir farkındalık. Edebiyatı, sanat olarak kabul ettiğimizde bir başyapıt belirleyeceksek bu kesinlikle Dune olmalı.
Sürekli kafanızı karıştırdığım kavramlar, anlatılar ve sörf etkisi yaratan cümlelerimin içindeki çok yönlülüğün de sebebi tam olarak bu konular. En basit haliyle şunu diyebilirim ki, her üretimin bir başka perspektifi mutlaka vardır. Önemli olan tek perspektife bağlı kalmadan, meseleyi bir bütün olarak ele almak.
Sanatın neden dolandırdığının içindeki ikircikli duruma geri döndüğümüz zaman ise şunu söyleyebilirim, neden dolandırmasın? Burada dolandırmak derken aslında kandırmaktan bahsetmeye devam ediyorum. Herbert ve Dune özelinde bahsettiğim girift olma durumunu size Mona Lisa’nın çalınmasıyla örneklendirebilirim. Hepimizin bildiği bir olay. Çoğu zaman hem müzenin hem de buradan çıkarı olan insanların yeniden ilgi görmeye başlaması için tekrar ve tekrar hortlatılan o güzide olay.
Mona Lisa çalındıktan sonra yüzlerce insanın bomboş bir duvarı görmeye gitmesi, size ne düşündürüyor?
Giden insanlar ne göreceklerini düşünerek hareket etti çok merak ediyorum. Hadi yine burun kıvırmadan anlamaya ve anlatmaya çalışayım ama inanılmaz zorlanıyorum şu an. O dönemde yaşadığımı düşünüyorum, bir hırsızlık yaşanmış, arkadaşlarım gelmiş diyor ki hadi gidip bakalım. Yok olmuyor, bakın kurgusunu da yapamıyorum…
Bu konuda şu an tarafsızlığımı koruyamayacağım ama bazı kaynaklar önerebilirim. Bu konuyla ilgili bilgi edinmek istiyorsanız Darian Leader’in Mona Lisa Kaçırıldı adlı kitabını okuyabilirsiniz. Lisa’nın “sırrını” anlatan birçok farklı kaynak var. İzlerken/okurken sizden isteğim, yaşanılan bu hırsızlık hikayesinden nasıl -da beslenmesi gereken bir açlık varmış gibi- bahsettiklerine dikkat etmeniz.
Sanatçı Neden Dolandırır?
Sanatçı dolandırır çünkü birçok sebebi vardır. Ama bütün sebeplerin altında yatan asıl düşünce dikkat çekmektir. Dikkat çekme isteği ise beslenmesi gereken bir ego hayvanına işaret eder. Peki, sanatçı nasıl dolandırır? Kurumların yaptığı gibi sizi kullanarak. Sanatçı sizi nasıl kullanır? Sizi güdümleyerek. Nasıl ve neden sorularına sıkılana kadar devam edebilirim fakat yol katetmek bizi başlangıca sürükler. Bu yüzden sorulara siz devam edin. Cevap bulamadığınız noktada destek isterseniz ben buralarda olacağım.
Tek bir eseri, birden çok kişiye satan ve eseri asla teslim etmeyen Inigo Philbrick’i duydunuz mu? 2020 yılının magazininde en çok konuşulan isimlerden biriydi Inigo. Tabii ki pazar magazininden bahsetmiyorum. Sanat piyasasının içindeki dedikodu ağına asla inanamazsınız. Eğer sanatçılar hakkında “bazı şeyler” öğrenmek istiyorsanız mutlaka bir fuara gitmelisiniz. Fuarlarda her zaman, her şeyin “daha fazlasını” öğrenebilirsiniz.
Philbrick’de piyasa içerisinde popülerliğin altına saklanarak, neredeyse 4 yıl boyunca birçok ismi ve kurumu dolandırdı. Bu dolandırıcılığı da şeffaf bir şekilde yaptı aslında ama sonuçta popüler bir ismin, birilerini gerçekten dolandırabileceğini kimse kabul etmez.
Sanatçı neden dolandırır? Çünkü ego hayvanını doyurmak ister. Bazıları bunu duygusal – psikolojik tatmin için yaparken bazıları da Philbrick gibi arka yollara sapar. Günün sonunda amaç ne olursa olsun sanki bu sanatçılar mastürbasyon yapsa tüm mesele çözülecekmiş gibi geliyor. Bunun için kısa-yol-sanatçılarına önerebileceğim bazı yöntemler ve oyuncaklar var. Ayrıca aynı yöntemleri maddi tatmin için de kullanabilecekken bizlerle oynamaları canımı sıkıyor.
Sanatsever olmayı en çok zorlaştıran etkenin sanatçılar olduğu noktada, biz dolandırılmaya devam ederiz gibi görünüyor. Bütün bunlar yaşanmadan önce Philbrick’in Instagram hesabına baksalar zaten dolandırıcı olduğunu anlarlarmış bu arada. Böyle şeyler beni çok güldürüyor. Sanat eleştirilerimi ayaküstü dedikodusuna dönüştürmesem profesyonel olmayı da başarırım aslında.
Sanatı Sudoku Gibi Çözümlemek
Bütünü görmeye çalışmak yerine bazen detaya odaklanmak gerekebilir. Bunun ile ilgili çok sevdiğim bir yerde sürekli karşılaştığım bir söz var. Bir tablo üzerine underground, punk, anarşist, serseri artık her ne derseniz deyin kökü dadaya değen ve Ursula’ya ait:
“Bütün olmak parça olmaktır; gerçek yolculuk geri dönüştür.” sözünü hatırlıyorum. Tablo burada sonlanıyor ama Ursula devam ediyor:
“Bir insan ne kadar zeki olursa olsun, nasıl göreceğini bilmediği bir şeyi göze alamaz.”
Örneklendirmek istediğim şey Inigo Philbrick’in insanları kandırarak milyon dolarlar kazanması değil. Mona Lisa’nın peşinden koşan ve hiçbir anlamı olmayan bir duvarı görmeye giden insan yığını da değil. Sanatı çözümlemeye başladığımızda bunun hiçbir zaman bitmeyen iplerle birbirine dolanacağını fark etmemiz gerekiyor. Her çözümleme beraberinde yeni soruları getirecek. Sorular cevaplar ile iç içe geçerken sanatın sadece resimden ibaret olmadığı da fark edilecek.
Yaratılan sır perdelerini aralamaya başlamak bunun ne kadar büyük ve aynı zamanda ne kadar küçük bir oyun olduğunu görmeyi de sağlayacak. Sanattaki kavram meselesinden önceki yazılarımda bahsetmiştim. Sanatın içerisinde “büyük” ve “küçük” gibi ölçülerin de sadece birimden ibaret olmadığını görmemiz gerekiyor.
Kaybolan şeyi görmeye gitmeyin. Kaybolan şeyi, “büyüklerin” sizi yönlendirdiği yerlerde aramayın. Dahil olduğumuz oyunları üst bakışla görmeye başladığımızda yani rakamları tabloda doğru yere yerleştirdiğimizde her zaman karşımıza küçük ve büyük Phillbrick’ler çıkacak. Leader’in bahsettiği sanatçı/suçlu meselesini irdeleyerek güdülenen merakı ve altındaki manipülasyonu rahatlıkla görebilirsiniz.
Sevgilerimle.