Tinder Avcısı: “Sakalı Mavi”
Tinder Avcısı; sahtekâr bir adamın kadınları manipüle etme hikâyesini konu alan, yapımını Netflix’in üstlendiği, gerçek olaylara dayanan suç belgesel-filmi.
Şubat ayında, dijital platformların gözdesi Netflix’te yayına giren Tinder Avcısı gündemde bomba etkisi yarattı. Herkes, kendini elmas kralı Lev Leviev’in oğlu olarak tanıtan, Tinder Avcısı lakaplı Shimon Hayut’un dolandırıcılık hikâyesini konuşur oldu. Onun hikâyesini bu kadar dikkat çekici kılan yanın, sahip olduğu üst düzey manipüle yeteneği olduğu söylenebilir.
Hemen belirtmek isterim ki, başlıktan anlaşıldığı gibi ben bu yazıda Tinder Avcısı üzerine C.P.Estês’in Kurtlarla Koşan Kadınlar’ından hareketle bir inceleme denemesi yapmaya çalışacağım. İncelemeye geçmeden, ilk olarak Tinder Avcısı’nın hikâyesini kısaca ele alacağım. Ardından, yapımın merkezinde yer alan Cecilie ve Simon arasındaki ilişkiye yakından göz atacağım. Akabinde, incelememde görüşlerinden faydalanacağım Estês’in Kurtlarla Koşan Kadınlar’ında yer alan masallar arasından Mavisakal’dan bahsedeceğim. Tabii Estês’in yorumları eşliğinde. Son olarak da Mavisakal ve Tinder Avcısı arasında kurulabileceğini düşündüğüm bağlantılardan hareketle, birtakım sonuçlar çıkarmaya gayret edeceğim.
Tinder Avcısı Konusu
Tinder Avcısı, adından anlaşıldığı gibi Tinder üzerinden kadınları avlayan bir sahtekârın gerçek hikâyesini konu alıyor. Şöyle ki: Gerçek adı Shimon Hayut olan sahtekâr adam, popüler arkadaşlık uygulaması üzerinden kadınlara kendini ünlü elmas kralının oğlu olarak tanıtır. Çizdiği zengin iş adamı imajının yanında, fotoğraflarıyla sosyal becerileri yüksek olan romantik bir adam izlenimi verir. Başarılı da olur. Ardından kendisiyle eşleşen kadınlarla tanışır, onlarla arkadaşlık veya gönül ilişkisi kurar.
Kadınlara kurduğu tuzağın kurgusu ise hep aynıdır: Öncelikle, gerçekten zengin ve prestijli bir iş adamı olduğuna inandıracak tarzda yaklaşır kadınlara. Ardından kurbanlarına görkemli hediyeler alır, lüks mekânlarda yemeklere götürür, hunharca para harcayarak bir centilmen edasıyla çeşitli şovlar yapar. Böylelikle ilk görev tamamlanmış olur, onlara özel hissettirmiş ve artık güvenlerini kazanmıştır.
Bundan sonra, tuzağının ikinci aşamasını uygulamaya geçer. Bu aşamada, zengin bir iş adamı olduğu için rakiplerinin oldukça fazla olduğuna dair mesajlar verir kadınlara. Sözde bir iş adamı olduğu için de sürekli seyahatlerdedir Simon. Yine seyahate çıktığı bir gün, kadınlara güvenliğinin tehdit altında olduğuna dair mesajlar atar. Sahte görüntülerle içinde bulunduğu durumu kanıtlar. Ardından güvenlik nedeniyle kredi kartlarını kullanmadığı için kurbanlarından borç ister.
Kadınlar neredeyse hiç sorgulamaksızın onun bu isteklerini yerine getirir. Fakat Simon’un harcamalarının ardı arkası kesilmez. Kadınlar en son bankadan krediler de çeker. Ancak kadınlar verdikleri borcun karşılığını alamayınca tuhaf bir şeyler olduğunu sezerler. Simon’un sahtekâr olduğunu öğrenen kadınlar güçlerini birleştirir ve bu adamın yetkilikler tarafından yakalanması için ellerinden geleni yaparlar.
Belgesel-filmde, bu hikâye iki kadın üzerinden işleniyor: Cecilie ve Perilla. Simon Cecilie ile gönül ilişkisi yaşar, Perille ile ise çok yakın dost olur. Olayın çıkış noktası Cecilie olduğu için, ben de incelememi direkt onun üzerinden yapacağım. Bu nedenle, Cecillie ve Simon’un ilişkilerinin evrimine göz atmakta fayda görüyorum.
Av-Avcı: Cecilie- Simon
Aşkı Arayan Kadın
Yukarıda belirttiğim gibi, yapımda sahtekâr adamın kurduğu tuzağa düşen kadınlardan ilki, Cecilie Fjellhøy. O, hayatın anlamının aşk olduğunu düşünen, bu düşüncesini de “en mutlu anlarının âşık olduğu zamanlar olduğu” görüşüne dayandıran bir kadın olarak karşımıza çıkıyor. Kendisinden bahsederken kullandığı cümleler bu tespiti doğrular nitelikte:
“Aşkın en muhteşem yanı, çok kalp kırıklığı yaşamış olsanız da peşinden gitmeniz.”
Bu kadarla kalmaz Cecilie devam eder ve aşk ile ilgili anılardan bahsederken, bu anılardan ilkinin Güzel ve Çirkin masalına dayandığını belirtir. Burada masalı anlatırken, kullandığı cümlelerin daha sonra yapacağım inceleme açısından kritik olduğunu düşündüğümden paylaşmak istiyorum:
“Belle’e bayılırım. O da benim gibi küçük kasaba kızı. Büyük umutları var. Biriyle tanışıyor ve bir bakıma onu kurtarıyor. Erkek de onu kurtarıyor. Farklı bir hayata adım atıyorlar. Sizi kurtarmaya gelen bir prensin hissiyatı insanın içine işliyor.”
Romantik İlişki
Anlaşıldığı gibi, aslında Cecilie tam bir romantik. Zaten kendisi amacının hayatının aşkını bulmak olduğunu vurgular. Tinder’ı da hayallerindeki beyaz atlı prensi bulmak için kullanır. En nihayetinde o prensi bulduğuna inandıracak biri karşısına çıkar: Pırlanta kralının oğlu, prens Simon Leviev.
Adamın profilinden oldukça etkilenen Cecilie uygulama üzerinden adamla eşleşir. İkili görüşmeye karar verir. Cecilie adamın şatafatlı giyiminden, sohbetinden, tavırlarından adeta büyülenir. Çok dürüst ve samimi de görünür bu adam Cecilie’in gözüne.
Simon, kadına özel uçağı ile gideceği Bulgaristan’a gelmesini teklif eder. Cecilie bu teklif karşısında çok heyecanlanır ve kabul eder teklifi. Sonra arkadaşlarına hemen haber verir. Arkadaşları bu durumun “hiç de güvenli olmadığı” yorumunda bulunurlar. Bu kadar kısa sürede gelişen ilişki karşısında hayrete düşüp Cecilie’e uyarırlar: “Kim bu adam? Nereden tanıyorsun? Kaçırılabilirsin.” Cecilie’in cevabı ise “insan hayata bir kez gelir.” olur.
Seyahatten döndükten sonra Cecilie ve Simon pek görüşemezler. Çünkü Simon çok yoğun bir iş adamı olduğu için sürekli seyahat etmekte. Ancak kadını boş bırakamaz ve ara ara ziyaretlere gelir. Yokluğunda ise kadına sürprizler yapar, çiçekler gönderir.
Mutsuz Son
Sonunda sevgili olan ikilinin ilişkileri ciddi bir boyut kazanır. Bu aşamada, Simon’ın sırları açığa çıkar. Bu adamın peşinde olduğunu iddia ettiği kötü adamlar devreye girer. Kadın bu duruma çok üzülür ve hatta acır da adama. Öğrendiklerinden sonra, adamı hep merak eder ve onun için endişe duyar. Artık Simon için asıl planı devreye sokma vakti gelmiştir. Gece Simon’dan mesaj alan Cecil onun kanlar içinde ambulansta olduğunu görsel olarak paylaştığı bir mesaj alır. Tinder Avcısı saldırıya uğradığını güvenliğinin tehlikede olduğunu söyler. Yerini tespit etmemeleri için de kredi kartlarını kullanmadığını belirtip Cecilie’den yardım ister.
Cecilie sevgilisine gözü kapalı yardım eder. Kredi kartını Simon’a devreder, onun için bankalardan krediler çeker. Yüklü bir borcun altına giren kadın Simon’un borcunu ödeyeceğinden emindir tabii. Ancak Simon ona çekle ödeme yaptığında, çeki bozduramaz. En sonunda adamın sahtekâr olduğu ortaya çıkar. Cecilie, hayal kırıklığına uğrar, annesinin yanına Norveç’e gider.
Simon’ı her yerden engeller. Bir şekilde kadına ulaşmanın yolunu bulan Simon, ona “dikkatli olmasını ve her etkinin bir tepki yaratacağını” söyleyerek tehdit eder kadın. Cecilie polisi arar durumu anlatır. Ancak istediği dönüşü alamaz. En sonun psikolojik bunalımın içine düşen kadın intihar etmeyi düşünür. Psikiyatri koğuşunda kalır uzun bir süre, yaşadıklarını atlatamaz. Bu sırada, Tinder Avcısı hakkında derin araştırmalar yapar. Onun dünya çapında bir sahtekâr olduğunu, tek mağdurun kendisi olmadığını öğrenir. Onu durdurmak ister. Norveç in en büyük gazetesinden VG’ye gider. Haberi duyan mağdur kadınlar bir araya gelir ve adamın yakalanması için ellerinden geleni yaparlar.
Mavisakal
Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı okuyanlar hemen hatırlayacaktır ki, Mavisakal Estês’in eserinde incelemeye aldığı ikinci masal. Ben, bilmeyenler için kısaca masalı özetlemeye çalışacağım. Fakat öncelikle şunu belirteyim: Mavisakal adlı masalın sözlü anlatımının ilk ne zaman yapıldığı bilinmiyor. Masalın sözlü uyarlamaları birçok coğrafyada farklılık gösteriyor. Ancak masalın yazın dünyasına girmesi 1697’de gerçekleşiyor. Yazılı olarak masalı aktaran ilk kişi, Fransız yazar Charles Perrault. Aynı zamanda masalın Alman masal yazarları Grimm Kardeşler’in kalemlerinden çıkmış olan uyarlaması da mevcut.
Bu yazıda ben, Estês’in kendisine ailesi tarafından sözlü olarak anlatıldığını belirttiği uyarlamayı kullanacağım.
Bir zamanlar uzak diyarda bulunan manastıra nasıl geldiği bilinmeyen bir mavisakal varmış. Rivayete göre, bu sakal Mavisakal adıyla bilinen başarısız bir sihirbaza aitmiş. Bu adam kadınlara kur yapma konusunda uzmanmış. Yine bir gün üç kız kardeşe kur yapma peşinde imiş. Kadınlar onun sakalından korkar, bu nedenle ondan uzak dururmuş. Fakat Mavisakal’ın üç kız kardeşin peşini bırakmaya hiç de niyeti yokmuş. Onları tavlamak amacıyla anneleriyle beraber bir geziye davet etmiş. Anlattıklarıyla, yaptıklarıyla etkilemeye çalışmış kadınları. En sonunda kızlardan küçük olanı, bu adamın söylendiği ve görüldüğü kadar kötü olmadığını düşünmüş. Ablaları tam tersini düşünmüş olsalar da.
Küçük kız adamın iyi olduğuna dair kendine telkinlerde bulunmuş, en sonunda Mavisakal ile evlenmişler. Adam bir gün seyahate çıkacakmış. Kıza tek bir şartla istediği her şeyi yapabileceğini söylemiş, o şart da Mavisakal’ın yasakladığı odaya girmemesiymiş. Kadın söz vermiş, Mavisakal evin tüm odalarının anahtarlarını kadına bırakıp gitmiş. Kız ablalarını eve davet etmiş, onlara Mavisakal’ın yasağından söz etmiş onlara.
Kızlar bu odayı çok merak etmişler, başlamışlar aramaya. Nihayetinde odayı bulmuşlar ve yasaklı odanın kapısını açmışlar. Karanlık odanın içindekileri görünce dehşete düşmüşler. İçerde bir sürü ceset varmış. Oda kanlarla kaplıymış. Hemen odadan çıkmışlar. Fakat odanın kapısının anahtarı kan lekesi olmuş. Ne yaptılar ne ettilerse kan lekesini çıkaramamışlar.
Küçük kız anahtarı saklamaya karar vermiş. Mavisakal eve döndüğünde, kadından verdiği anahtarları geri istemiş. Kadın anahtarlarından birini kaybettiğini söyleyince Mavisakal küplere binmiş. Başlamış kadını saçlarından sürüklemeye. Kızı cesetlerle dolu odaya götürmüş. Meğer bu cesetler Mavisakal’ın eski eşlerine aitmiş. Şimdi sıranın küçük kızda olduğunu söylemiş, bu sırada küçük kız kendisini öldürmeden önce dua etmek istediğini söylemiş. Mavisakal bu isteğini kabul etmiş. Kız, surlara saklanan kardeşlerine başlamış seslenmeye. Mavisakal kısa bir süre sonra kızı çağırmış, ondan cevap alamayınca bir terslik olduğunu anlamış. Hemen kızın yanına çıkmış. O kızın yanına gidene kadar, kardeşleri nihayet sesini duymuş. Artık erkek kardeşleri şatodaymış. Tam Mavisakal kızı öldürmek için onu yakalamaya çalıştığı sırada kızın erkek kardeşleri Mavisakal’ı öldürmüşler. [1]
Estês’in Mavisakal İncelemesi
Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı okuyanlar bilecektir ki, Estês’in masallar üzerine getirmiş olduğu yorumlar oldukça geniş kapsamlı. Bu nedenle, ben yalnızca Tinder Avcısı ile ilişkisinde bağlantı kurulabileceğini düşündüğüm noktalara değineceğim.
Mavisakal: Yok Edici
Bilindiği gibi, Estês kadın doğasını Vahşi Doğa/Kadın arketipi eşliğinde ele alır. Onun açısından kadınların bireyselleşmelerinin yolu içgüdüsel doğa anlamına gelen, vahşi kadın ile ilişki kurmaktan geçer. Sağlıklı sınırların bulunduğu bir yaşamın, dişilere destek veren bir gücün ifadesidir temelde Vahşi Kadın. İşte, kitapta yer alan tüm masalları olduğu gibi Mavisakal’ı da bu temel görüşüyle bağlantısında masaya yatırır Estês.
Bu düzlemde, ilk olarak Mavisakal’ı analiz etmekle işe başlar. Mavisakal onun belirttiği üzere, yok edici bir adamı temsil eder aslında. Peki, neleri yok eder böyle bir adam? Kadınların yaratıcılığını, zevklerini, yaşam enerjilerini alır elinden. Anlaşıldığı gibi, kadınların doğasının canlılığını solduran bir adamdır Mavisakal. Çünkü her fırsatta kadınların içgüdülerine gem vurur ve iç seslerine sağır olmalarını ister. Böylelikle kendisi güçlenirken, kadınlar ise ona kulak verdiğinden av olmaya açık hale gelir. Estês’in deyişiyle:
Her ne kadar erkeklerin psişelerinde aynı ya da farklı şeklilerde simgeleştirilebilse de, bu karmaşa hem eski çağlarda hem de günümüzde her iki cinsin düşmanıdır. [2]
Aynı zamanda, Mavisakal türünden yok edicilerin tek bir amacı olduğuna da işaret eder Estês. Bu amaç, karşısındakinin üstünde güç kurmaktır. Diğer bir deyişle, onun efendisi olmak. Bu türden kişilikler ise “bir tür psikolojik şişkinlik” [3] taşır. İşte, Mavi Sakal küçük kızın avlanmaya müsait olduğunu sezer ve sinsice kurbanı olarak onu seçer.
Küçük Kız: Safdil Kadın
“En küçük kız kardeş, kardeşlerin en gelişmemiş olanı, safdil kadınlarla ilgi en insani öyküyü koyar sahneye,” der Estês. Fakat ona göre bu öykü yalnızca safdil kadınlar için değil aynı zamanda yok edici doğayı tam anlamıyla öğrenemeyen yaşlı kadınlar için de kritik bir öneme sahip:
“Mavisakal öyküsü ister çok genç olup yok ediciyi yeni öğrenenler, isterse on yıllarca onun tarafından rahatsız ve taciz edilmiş olup sonunda, onunla nihai noktayı koyacak savaşa hazırlananlar olsun, bütün kadınlar için değerli.”[4]
Estês küçük kızın aslında yaratıcı potansiyeli en yüksek olanı ve üretken hayatı temsil ettiğini ancak dikkatli olma konusunda içgüdüleri yeteri kadar gelişmediğinden yolunun şaştığını belirtir. Bu noktada, uyanık olma açısından insanların birinin aynı olmadığına dikkatleri çeker. Kimileri yok edici doğayı daha uzaktan tanırken, kimileri dibine kadar gelen yok ediciyi hiç tanımayabilir de. Bu noktada, Estes’in şu tespiti de oldukça dikkate değer:
Psikolojik olarak, genç kızlar ve delikanlılar, kendilerinin av oldukları gerçeğini sanki görmek istemezler. [5]
İşte, küçük kızın başta, adamdan korkmasına rağmen, sonradan fikrini değiştirmesi sezgilerini dinlememesinden kaynaklanır. Kendini Mavisakal’ın iyi biri olduğuna inandırır. Aslında ilk etapta “kızın vahşi doğası durumun farkına varmıştır ve mavi sakallı adamın ölümcül olduğunu bilir, ama safdil psişe bu içsel bilgiyi yadsımaktadır.” [6]
Büyük Kızlar: Erginleşmiş İçgüdü
Êstes, küçük kızın ablalarının ise onun aksine bilinçlilik durumunu temsil ettiklerini belirtir. Çünkü bu iki büyük kız Mavisakal ne yaparsa yapsın onun sihirlerine aldanmazlar. Onun sakalının mavi olduğu konusunda hemfikirdir ikisi de. Ayrıca Estês’in belirttiği gibi, bu iki kız yok ediciyi asla romantize de etmezler. Bu bakımdan iki kızın sezgilerine kulak verir, çünkü onların güdüleri erginleşmiştir.
Anahtar: Bilinçli Benlik
Estês, başka bir bölümde, kızın kullanmasının yasaklandığı anahtarın bilinçli benliği sembolize ettiğini söyler. Tam olarak da bu nedenle anahtarı kullanmasını yasaklamıştır Mavisakal. Çünkü sakalının mavi olduğunu görmesini istemez kızın. Hep safdil kalmasını ister. Fakat işler istediği gitmez. Kız anahtarı kullandığında artık Estês’in belirttiği üzere, içgüdüsel duyumları erginlenir. Öldürüleceğini anladığında, adama yalan söyleyerek (dua etmek istediğini söylemesi) zaman kazanması bunun bir kanıtı:
Bu, esir düşmüş kadının kurban statüsünden çıkıp cin fikirli, kurnaz bakışlı, keskin kulaklı bir hale geçtiği andır. [7]
Tinder Avcısı: Mavisakal
Yazıyı baştan sona okuyanlar, Tinder Avcısı ve Mavisakal arasındaki benzerliği hemen fark etmiş olacaklardır, diye düşünüyorum. İşte, bu benzerlik Estês’in Mavisakal üzerine yürütmüş olduğu çıkarımları Tinder Avcısı üzerinden okumamıza yardımcı oluyor.
Bu çerçevede, masalda değindiğimiz sembollerle ilişkisinde Simon’un “yok edici”yi sembolize eden Mavisakal’a karşılık geldiğini söyleyebiliriz. Simon’un duygusal manipülasyonu kullanarak Cecilie’i sindirmeye çalışması bu tespiti doğrular nitelikte. Mavisakal gücünü yaptığı sihirlerden alırken, Simon ise gücünü üstün duygusal manipüle etme yeteneğinden alıyor. Ancak unutmamak gerekir ki, Mavisakal başarısız bir sihirbazdır ve Simon da. Ne kadar güçlü olsalar da gerçek benliklerinin ortaya çıkmasına karşı koyamazlar.
Hatırlanacak olunursa, bir diğer sembol safdil kadındı. Bu sembolle ilişkisinde Cecilie’in kendi hikâyesinde safdil kadını temsil ettiğini söylemek mümkün görünüyor. Çünkü o da tıpkı küçük kız gibi sezgilerine kulak asmıyor. Simon’dan şüphelendiği anlarda bile, hemen onun iyi bir adam olduğuna dair kendine telkinlerde bulunuyor. Simon, Cecilie’i manipüle ettikçe kadın zayıf düşüyor ve adama “hayır” deyip sınır çekmek aklına bile gelmiyor.
Öte yandan, Cecilie’in ona uyarıda bulunan arkadaşlarını masaldaki küçük kızın ablalarıyla özdeşleştirebiliriz. Tıpkı, ablaların kız kardeşlerini uyarması gibi arkadaşları da Cecilie’e uyarıda bulunurlar. Bu açıdan, arkadaşlarını erginleşen iç görünün birer örneği olarak değerlendirebiliriz. Ancak Cecilie henüz yok ediciyi tanımayı öğrenmediğinden arkadaşlarının uyarılarını dikkate almamıştır.
Cecilie’in öngörülerinin erginleşmesi için, ne yazık ki olayların tuhaflaşması gerekmiştir. Böyle olduğu vakit Cecilie, küçük kız gibi yasaklı odaya girmeye karar verir. Simon’dan tehditler almasına rağmen, onun esasında kim olduğunu araştırmaktan kendini alamaz. Bu açıdan, sahtekâr adam hakkında araştırma yapma arzusu onun için masaldaki anahtar işlevini taşır. Tinder Avcısı hakkında tüm gerçekleri öğrenen Cecilie artık kuralına göre oynamaya başlar. Bu adamın başkalarının canını yakmaması için elinden geleni yapar. Böylelikle artık bilinçli benliğin kapıları Cecilie için açılmıştır. Artık iç görüsü erginlenmiştir Cecilie’in.
Bir başka açıdan bakacak olduğumuzda ise şu çıkarımı yapabiliriz:
Filmi izleyenler hatırlayacaklardır ki, Cecilie ve diğer kadınlar cesurca hikâyelerinin medyada yayılmasına izin verdiklerinde yalnızca destek görmezler insanlardan. Aynı zamanda linç de edilirler. İnsanlar hakarete varan yorumlar yaparlar kadınlar hakkında. “Ahmak” olmak ve daha ağır söylemlerle suçlanırlar.
İzleyenler de mutlaka içlerinden kadınların bu adama neden kanmış olabilecekleri üzerine kafa yormuşlardır. Ben, bu noktada kadınlara haksızlık etmek yerine bakış açımızı değiştirmemiz gerektiğini ve Estês’in şu cümlelerinin bu soruya verilecek en iyi yanıt olduğu düşünüyorum:
“Canavarla evlenmeye böyle rahatlıkla razı olunması, aslında kızlar daha çok küçükken, genellikle beş yaşından önce yapılan bir seçimin sonucudur. Kızlara, her türlü tuhaflığı –ister sevimli, isterse de sevimsiz olsun- görmezden gelmeleri, onları hoşa gider hale getirmeleri öğretilir. En küçük kız kardeşin “hımm, sakalı aslında o kadar da mavi değil” diyebilmesinin nedeni bu eğitimdir. “Nazik olma”ya dönük bu eğitim, kadınların sezgilerini umursamamalarına neden olur. Bu anlamda onlara bilerek yok ediciye boyun eğmeleri öğretilmiştir.”[8]
Anlaşıldığı gibi, aslında kadınların Tinder Avcısı veya Mavisakal türünden yok edicilerin manipülasyonlarına aldanmalarının kök sebepleri toplumun dayatmış olduğu cinsiyet rollerine kadar götürülebilir. Cecilie’in Güzel ve Çirkin masalının kendisi üzerinde derin izler bıraktığına dair söylemleri ve kendini Belle ile özdeşleştirmesi de kültürün Vahşi Kadın üzerindeki yıkıcı tutumlarının bir uzantısıdır aslında.
Bu tarz durumlarda kadınları “ahmak” olmakla itham etmek yerine, olayları rasyonel temellere dayandırmak sanki daha sağlıklı bir yol. Sonuçta Estês’in de işaret ettiği gibi;
Bir kadını kuşatan kültür, derin içgüdüsel ve ruhsal doğaya karşı yıkıcı tutumları desteklediği, beslediği ve koruduğunda bu yıkıcı sürecin de şiddetlendiğini görürüz. [9]
Üzücüdür ki, Tinder Avcısı’nın sonunda Simon’ın yakalandıktan üç ay sonra serbest bırakıldığını öğreniyoruz. Aynı zamanda, kendisine yalnızca sahte kimlikten soruşturma açıldığını, kadınlar üzerindeki maddi ve manevi yıkımlarının hesabının sorulmadığını da. Bu da kültürün tam da Estês’in işaret ettiği gibi, ruhsal doğaya karşı yıkıcı tutumları destelemekte olduğunu gösteriyor. Sahtekâr adam her ne kadar kimliği deşifre edilmiş olsa da hayatına kaldığı yerden devam ediyor.
Umut verici olan şu ki, kültür yok ediciyi destekliyor olsa da bugün kadınlar kendilerine ve doğalarına dair farkındalık noktasında bilinçlenmekte. Bilinçlenmeye devam etmekte. Yazıyı sonlandırırken dileğim, her kadının bir gün cesurca ve yüksek sesle “SAKALI MAVİ” diyebilmesi yönünde.
Kaynakça
C.P. Estês, Kurtlarla Koşan Kadınlar, çev. Hakan Atalay, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2020.
[9] A.g.e., s.83.
[8]A.g.e., s. 63-64.
[7] A.g.e., s. 75.
[6] A.g.e., s. 62.
[5]A.g.e., s. 61
[4] A.g.e., s. 61.
[3] A.g.e., s. 60.
[2]A.g.e., s. 59.
[1]C.P. Estês, Kurtlarla Koşan Kadınlar, çev. Hakan Atalay, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2020, s. 54-58.